25 Ekim 2012 Perşembe

Berlin’de 3 gun 3 gece – Ich bin ein Berliner!

Kartalgozu son iki senedir maraton kosmaya basladi. Maraton kosusu bambaska bir heyecan ve gordugum kadariyla da kosanda bagimlilik yaratiyor. Bir kere kosunca yine ve devamli kosmak istiyor insan. Bizim ailede de boyle oldu ve sene basinda Nisan’da Londra maratonunda kosan Kartalgozu, Eylul ayinda da Berlin’de kosmak istedigini soyleyince destekcileri olarak ailecek Berlin’e gitme karar aldik. Boylece Yavru Kartal ile ilk marathon seyahatimizi gerceklestirmis olduk.

Simdi Berlin’in yerlisi degil de bizim gibi turistseniz ve Berlin’e ilk gidisiniz ise, cok fazla fantaziye kacmadan evveliyetle Berlin’in uc onemli turistik semtini (Mitte, Kreuzberg, Charlottenburg) gezmeniz lazim derim. Zira Berlin kucuk bir sehir olmasina ragmen gezilecek gorulecek yerleri cok fazla ve rahat 5-6 gun sikilmadan gezebilirsiniz.

Biz kolaylik olmasi acisindan kalacagimiz gunleri semtlere bolduk, her gun bir semti gezmeye calistik. Yazimi da o sekilde hazirladim. Fakat az gunununuz var ise bence gorulmesi gerekli ilk 10 aktiviteyi su sekilde siralayabilirim:

1. Story of Berlin (Berlin Tarihi Muzesi)
2. Topography of Terrors (Terorun topografisi)
3. Pergamon Muzesi (Bergama Muzesi)
4. Neues Museum
5. Berlin Filarmoni Orkestrasi
6. Friedrichstrasse
7. Kurfurstendamnstrasse (kisaca Ku’damm)
8. Brandenburg Kapisi
9. East Side Gallery
10. Turk restoraninda kebap yemek

Semtlere gecersek…

MITTE

Berlin’in merkezi diyebiliriz. Haritasal anlamda Kreuzberg’in kuzeyinde, Berlin’in ortasindan gecen Spree nehrini de icine alan bir semt.

Onemli tum muzeler ve restoranlar dahil Berlin’de gorulmesi gerekli her attraksiyon neredeyse bu bolgede toplanmis. Populasyon acisindan Neue Sinagog’unun da burada bulunmasi sebebiyle ayni zamanda Museviler’in yogun olarak yasadigi bir bolge.

Mitte’de gorulmesini tavsiye edebilecegim yerler:

Berlin Katedrali
Museuminsel (Muze Adasi): Berlin’de yaklasik 200’e yakin muze varmis. 3,5 milyonluk bir nufusu olan kucuk bir sehir icin buyuk bir rakam. Ama gidince biz de anladik ki hakikaten enteresan ve gormek isteyip de vakitsizlikten goremediginiz bir suru muze var. Biz Museuminsel’de sadece Bergama Muzesi ve DDR muzesi’nin icine girip gezebildik. Gormemiz tavsiye edilen Berlin Katedrali, Neues Museum (Nefertiti’nin bustu bu muzede) ve Alte Nationalgalerie’yi (Manet, Monet, Renoir, vd impresyonist eserler mevcutmus)  baska bir Berlin gezisine biraktik.



Televizyon Kulesinin Museuminsel'den gorunusu ve Spree Nehri
Bu arada muzeleri gezmeye baslamadan evvel ya muze karti (museuumpass) ya da Berlin karti (Berlin welcome card) almanizi oneririm. Bir kac tane muze gezecekseniz bayagi uygun fiyatli oluyor.




MuseumInsel'in karsisindaki Lustgarden

Pergamon Muzesi (Bergama Muzesi):  Her Turk’un mutlaka gormesi gereken bir muze. Koskoca Bergama sehrini almis getirmisler, Berlin’in ortasina koymuslar! Zeus sunagindan tutun, Atena giris kapisina kadar… Ayrica Babil’in Istar kapisi, Asurlularin eserleri, Milet, Didim’den cikarilan eserler, ne ararsaniz var.  Burasi rahat 2-3 saat (hatta daha bile fazla) gezilebilecek bir muze. 

Bergama Tapinagi


 


 







Babil Istar Kapisi
 
DDR muzesi: Her ne kadar tripadvisor sitesinde Berlin’de gorulecek yerler icinde ilk siralarda yer alsa da bence bu muzede pek de abartilacak bir sey yok. Bir kere Muze karti gecmiyor. Icerisi epey kucuk. Dogu Almanya’da Soguk savas donemindeki yasami anlatan objelere dokunarak, okuyarak o donemi hissetmeye calisiyorsunuz. Ama bence ekstra bir aktivite. DDR yerine, asagida anlatacagim Story of Berlin’e gitmek tek tasla cok kus vurmak demek.

Reichstag (Parlamento Binasi): Almanya parlamentosunun bulundugu bina. Unter den Linden uzerinde Brandenburg Kapisina gelmeden 360 derece Berlin manzarasi gormek icin ziyaret edebileceginiz bir yer. Bazi sitelerde manzarayi gormek icin bilet almak yerine cam kubbedeki restoranda rezervasyon yapilmasi onerilmis. Hic de  fena bir fikir degil aslinda.  Bir kahve icerek hem dinlenir hem de manzara icin bosuna sira beklemezsiniz. Gerci ben manzara icin Alexander Platz’taki Fernsehturm’a cikariz diye dusunmustum fakat ne yazik ki ikisini de yapamadik, bir dahaki sefere kaldi.

Brandenburg Tor (Branderburg Kapisi): Museum Insel’den cikip yurumeye basladiginizda Unter den Linden caddesinin sonunda. Aslinda epey bir yol olmakla beraber, yurumeyi seviyorsaniz kafe ve magazalara bakarak en fazla yarim saatte yurunecek bir yol. Bizim gittigimiz donemde basladiginizda Unter den Linden tamamen insaat alani halindeydi.



Berlin simgesi olan bu kapi  1788 – 1791 yillari arasinda yapilmis. Yapildigi tarihten gunumuze de her daim politikanin icinde olmayi basarmis. Dolayisiyla sadece Berlin’in degil Almanya’nin da en cok ziyaret edilen yerlerinden biri. Savasin, barisin, zaferin, terorun simgesi olan kapiyla ilgili Ronald Reagan’in Gorbacov’a soguk savasi sona erdirmesi icin “Bay Gorbacov, bu kapiyi acin.” demeci var. Brandenburg Kapisi, 1989 yilindan itibaren de Dogu ve Bati Almanya’nin birlesmesinin simgesi olmus.

Gunumuzdeki baska bir onemi ise Berlin maratonun baslangic ve bitis yeri olmasi. Dolayisiyla maratoncular icin Berlin’deki en onemli anit diyebiliriz:)

Holocaust Memorial (Katledilen Avrupali Yahudiler Aniti): Brandeburger Kapisindan gecip arkanizi Under den Linden caddesine verdikten sonra biraz daha yuruyup bu anita ulasabilirsiniz. Biz iki kez arabayla onunden gecerken gordugumuz icin ayrica gitmedik. Gordugumuz kadariyla yeterince insani rahatsiz eden bir anitti – ki zaten de yapim amaci buymus. Amacina hizmet eden ve insani dusunduren bir yapi.

Alexander Platz (Alexander Meydani): Museuminsel’den yuruyerek rahatlikla 10 dakika icindeulasabileceginiz bir meydan. Berlin’in (ve Almanya’nin) en yuksek binasi olan Fernsehturm (Televizyon Kulesi) da bu meydan sinirlari icerisinde.



Televizyon Kulesi





Bu meydan ve Fernsehturm, 1990 oncesi Dogu Berlin’in simgelerindenmis. Yakinlarinda saat kulelerinin oldugu bir park da var. Ama beni cok acan bir meydan olmadigini soyleyebilirim. Biraz eski, biraz daginik bir yer gibi geldi. Televizyon Kulesi’nin cevresi ve park gunduz vakti icen ve (muhtemelen ceken) gencler ve yaslilar ile doluydu. Gunduz olmasina ragmen rahatsiz oldum desem yalan olmaz.
 

Eski onemine binanen gorulebilir ama Berlin’de o kadar cok yer varken  gunduz cok fazla vakit gecirilecek bir yer degil diye dusunuyorum.Hal boyleyken burada aksam gidilebilecek iki “in” supper club varmis: .hbc ve the Grand. Enteresan olabilir.

Friedrichstrasse: Dukkan, restoran ve kafelerin bulundugu tamamen alisverise yonelik bir cadde. Luks marka da var, gunluk kiyafet markalari da var, ivir zivir dukkanlari da var. Yurumek ve gezinmek icin hos bir sokak. Sokagin sonu Check Point Charlie’de bitiyor. Dolayisiyla buradan gecmemek neredeyse imkansiz. Agiz tadlarina guvendigimiz iki ayri kisi tarafindan bu sokak uzerinde iki restoran tavsiye edildi. Biri Royal Grill, digeri de Borchardt. Biz vakitsizlikten deneyemedik ama bakmanizda fayda var.

Ayrica Friedrichstrasse uzerinde Check Point Charlie’ye dogru yururken Gendarmenmarkt meydanina da ugrayabilirsiniz. Burasi Fransiz ve Alman Katedrallerine ve Konzerthause olarak adlandirilan konser salonuna ev sahipligi yapmakta. Ozellikle Christmast zamani meydana market kuruyorlarmis. Sicak sarap icip, Berlin’in unlu sosisi currywurst yiyerek meydandaki calgicilarin muziklerini dinleyebileceginiz bir yer.

Galeries LaFayette: Alisveris severler icin bir nevi mabed diyebiliriz. Orjinali Paris’te ama burada da guzel seyler olduguna eminim. Zaten Friedrichstrasse’ye mutlaka ugrayacaksiniz, dolayisiyla gitmisken bir goz atmaktan cok da zarar gelmez.

Mitte Restoranlari: Muzeleri gezdikten sonraki illaki acikiyorsunuz. Once sunu belirtmekte fayda var vasatin ustu shik restoranlar 2’de ogle yemegi mutfagini kapatiyor. Museum Insel’den cikinca Charlottenburg Sokagina dogru ilerlerseniz Holyfields, Germanderie, Sagrantino Italia, Regent Otel icindeki 2 Michelin yildizli Fischers Fritz pahali ama guzel restoranlar. Onceden rezerve yapmanizda fayda var.  

 
KREUZBERG


Kreuzberg, Berlin’deki Turk toplumunun yasadigi yer. Turk taksicilerden ogrendigimiz kadariyla 3,5 milyon nufusun yaklasik %10’u Turklerden olusuyormus ve bu nufusun de neredeyse hemen hepsi Kreuzberg’de yasiyormus. Berlin duvari 1961 yilinda tamamlandiktan ve Berlin, Dogu ve Bati olarak ikiye ayrildiktan sonra Bati Berlin’i 2. Dunya savasi sonrasi kalkindirmak icin Turkiye dahil eski Yugoslavya, Polonya gibi ulkelerden gelen gocmenler Kreuzberg’e yerlestirilmis. Kreuzberg, o donemde Bati Berlin sinirlari icerisinde olup, Berlin Duvari ile Dogu Berlin’den ayriliyormus. O donemde oturmak icin Almanlar tarafindan tercih edilmeyen bolgeye gocmenler yerlestirilmis. Berlin Duvarinin yikilmasi ile birlikte de Kreuzberg gayet “in”, bohem, gece hayatinin hizli aktigi, eglenceli bir semte donusuvermis. Turk taksicilerden duydugumuza gore simdilerde Alman hukumeti Kreuzberg’i gocmenlerden geri almak istiyormus. Bu da hayatin bir cilvesi olsa gerek:)

Bu arada 7-8 kere taksiye bindiysek taksi soforlerinin hemen hepsi Turk’tu.Taksi fiyatlari Londra’ya oranla gayet mantikli fiyatlardi. Tek (ve ciddi bir problem) 3 yasindan kucuk cocuk ile seyahat etmeniz halinde takside eger cocuk koltugu yok ise taksiye binmeniz mumkun degil. Aceleniz var ise vakitlice metro veya tramvaya binmek daha akillica olabilir.

Kreuzberg’de gorulmesi gerekli yerler:

Check Point Charlie: Friedrichstrasse’nin bitimininde. Eskiden sinir olan koseye gelmeden Dogu ve Bati Berlin arasindaki bu gecis noktasinin tarihini anlatan bir acik hava sergisi var. Gayet bilgilendirici ve okunakli sekilde yazilmis. Ucretsiz bir sergi. Isteyenler icin bir de ucretli bir sergi var. Acik hava muzesi yeterince aciklayiciydi, biz ucretli muzeye girmedik.

 



Topography of Terrors: Check Point Charlie’den Postdamer Meydani’na dogru yururken Berlin Duvari’nin belirli bir kisminin bulundugu 1933- 1945 arasi Berlin ve Nazi Almanya’sini anlatan bir acik hava muzesi Topography of Terrors . Cok etkileyici ve bilgilendirici oldugunu soyleyebilirim. Aslinda tek yaptiginiz panolardaki yazilari okumak ama okuyup da etkilenmemek mumkun degil. Simdi muze olan yerde eskiden SS subaylarinin merkez ofisleri bulunuyormus. Bu da ucretsiz bir sergi.


Topography of Terrors Acikhava sergisi, arkada Berlin Duvarindan bir kesit
East Side Gallery (Dogu Yakasi Galerisi): Berlin Duvari’nin yikilmayan 1.3km’lik kismina cesitli ressam ve artistlerin resimlerini yaptigi acik hava sanat galerisi. Vaktimiz yetmedi, gidemedik. Bir dahaki sefer kismetse, buraya gitmek icin Museum Insel’den tekneye binip, Spree nehri uzerinde gezerek gitme niyetindeyim.

Imren Grill: Taksisine bindigimiz her Turk’e Berlin’de en iyi doneri nerde yiyebiliriz diye sorduk. Cunku bizim gibi yurtdisinda yasayan ve daha once Berlin’e gitmis arkadaslarimiz yurtdisinda yiyebilecegimiz en iyi donerin Berlin’de oldugu konusunda israrciydilar.  Dolayisiyla Kreuzberg’teki Imren Grill’e cok yuksek beklentilerle gittik ama hayal kirikligina ugradik diyebilirim. Genel olarak guzel bir aile salonu fakat bizim damak tadimiza pek hitap etmedi. Hatta Londra’da daha iyi doner yedigimin iddiasina girerim.  Hal boyle olmakla beraber, fiyatlari cok uygun.

Kreuzberg restoranlari ve gece hayati: Yavru Kartal ile seyahat etmenin tek kotu yani aksam en gec 9 gibi otele donme zorunlulugumuzun olmasi. Boyle olunca da gece hayati diye bir sey kalmiyor tabi. Fakat Londra’dan Berlin’e ucarken Easyjet dergisinde Kreuzberg’de mevcut ve yeni acilan klupleri yine de (belki bir gun diye) not etmeden gecemedim. Belki sizler denemek istersiniz: Katerholzig, Horst Krzbrg, Salon zur Wilden Renate, Berghain ve Prince Charles. Iyi eglenceler!

Bir de oteldeki Berlin kitapciginda Kreuzberg’deki ‘in” supper club ve restoranlardan bahsediliyordu. Onlara da bakmak isteyebilirsiniz: Mother’s mother, Metti Una Sera A Cena, Asphalt Club ve Cookies Cream.

Son olarak Berlin’de gastronominin cok onemli oldugunu da belirtmekte fayda var. Sehirde 13 tane Michelin yildizli restoran olup, bunlardan uc tanesi 2 yildizli! Her daim pahali yerlerde,  oturarak yemek yiyecek degilsiniz tabi ki, streetfood (sokakta ayakta yenilen yemek)  ve currywurst sosisleri hemen her yerde mevcut. Ozette  Berlin’de ac kalmaniza genel olarak imkan yok:)
 

CHARLOTTENBURG


Charlottenburg Sarayi’nin da burada olmasi sebebiyle Berlin’in tarihinden beri aristokratlarin, zenginlerin, simdilerde varlikli ortahalli ailelerin yasadigi bir semt olmus. Mitte ve Kreuzberg’e gore daha nezih ve genis caddelerle kapli.
Bizim otelimiz Steigenberger, bu semtte idi. Lokasyon ve hizmet olarak cok memnun kaldigimizi soyleyebilirim. Ku’damm ve hayvanat bahcesine yakin olmasi nedeniyle ailemizden epey arti puan topladi:)

Charlottenburg’da gezilecek yerler:

Kurfurstendammstrasse: Berlinliler’in Ku’dam olarak kisalttiktiklari ve tum luks ve gunluk markalarin, café ve restoranlarin siralandigi bir bulvar. Epey uzun bir bulvar, yuruyuse hazirlikli olun!

Story of Berlin (Berlin Tarihi Muzesi): Berlin’in 800 yila yakin tarihini anlatan ve icinde bir nukleer saldiridan korunma amaciyla insa edilmis bir siginak bulunduran Story of Berlin muzesi Ku’damm caddesi uzerinde. Tarihe ve okumaya merakiniz varsa  muze kesinlikle size hitap edecektir.
 
Muze icinde ozellikle nukleer siginak kismi cok carpici ve bir o kadar da sinir bozucuydu. Muzeye girince belirli saatlerde Ingilizce ve Almanca turlar oluyor ve siginagi gezdiriyorlar. Bu muzeye gidip de siginagi gormeden donmeyin derim. Soguk savas doneminde bu siginak dahil yaklasik 14,000 kisiyi icine alacak sekilde toplam 4 tane siginak yapilmis ve cidden icine girince savasin soguk nefesini ensenizde hissediyorsunuz! Epey urkutucu… Yandaki resimde siginakda kaldiginiz takdirde yataklari gorebilirsiniz.

 KaDeWe:  Vakti zamaninda Dogu Berlin ve Dogu Almanya’ya nispet olsun diye yapilan luks alisveris merkezi KaDeWe de bu semtte bulunmakta. Ku’damm uzerinde bulunan KaDeWe bir nevi Berlin’in Harrods’i. Fakat pazarlari kapali. Hatta pazarlari cogu dukkan kapali. Alisverise ilginiz var ise Pazar gunune birakmamanizi oneririm:)

Zoologisher Garten (Hayvanat Bahcesi): Kartalgozu, maraton kosusunu yaparken biz de Yavru Kartal ile hayvanat bahcesinde vakit gecirelim dedik. Iyi bir secim oldu, Yavru Kartal kendinden gecti. Cok buyuk bir hayvanat bahcesi degil ama cocuklara hitap eden tum hayvanlar var. Bahcesi de guzel, fazla vaktiniz var ise sallana sallana 2-3 saat gecirebileceginiz bir yer.

Charlottenburg Sarayi: Vakitsizlikten gidemedigimiz ama vakti zamaninda Prusya royalitelerinin yasadigi bir saray.

Restoranlar: Biz bu bolgede 2 restorana gittik. Hatta Turk restorani olan Hasir’a iki kez gittik! Hasir, bir restoran zinciriymis. Berlin’in cesitli semtlerinde subeleri var. Steigenberger Oteli’ne yakin olan subedeki yemekler de garsonlar da harikaydi. Cok tavsiye ederiz.

Simdiden iyi Berlin’ler…

Sevgiler, Kusgozu.

23 Ekim 2012 Salı

Uzun zaman sonra tekrar yaziyorum! Yazmadigim donem icerisinde hayatimda olumlu bir kac degisiklik oldu ve olmaya devam ediyor.

Oncelikle Nisan itibariyle tekrar hukuka geri dondum. Simdilik home office (evden) calisiyorum ve eski calisma duzenime (Yavru Kartal oncesi) oranla cok yogun degilim ama tekrar ise baslamak ilac gibi geldi. Bir yandan da Ingiltere’de de avukat olabilmek icin baro sinavlarina girmeye karar verdim, hatta okula bile yazildim. Ilk sinavim Temmuz 2013’te bu sebeple blogumu biraz ihmal edebilirim ama yine de is ve derslerden ara kalan zamanlarda seyahat notlarimi yazmaya devam edecegim.

Bir kac gun icerisinde Eylul’de Kartalgozu’nun marathon kosusu vesilesiyle gittigimiz Berlin yazimi sizlerle paylasacagim.

Simdilik sevgiler,

Kusgozu

19 Haziran 2012 Salı

Titikaka Golu’ne yolculuk: Dunyanin icinde ulasim yapilan en yuksek golu

Titikaka Golu, Inka kulturunde efsanevi bir onem tasiyor. Gunes tanrisinin olgu Manco Capac ve kizi Mama Ocllo’nun bu golden cikarak Cusco’yu buldugu ve Inka imparatorlugunun ilk adimlarinin atildigi anlatilir. Ispanyollarin istilasi sirasinda da imparatorlugun altinlarinin burada saklandigi soylentisi var. Gerci Ispanyollar sonradan cogu degerli malvarliklarini ele gecirmisler o ayri…
Titikaka Golu'nde gunes batisi
Gol, Peru ve Bolivya arasinda siniri olusturuyor. Yaklasik 8,000km karelik golun uzerinde toplam 30 adacik var. Bir kismi Peru’ya, bir kismi Bolivya’ya ait. Vizemizi almis olsaydik ve vaktimiz olsaydi Titikaka Golu, Bolivya’ya gecis icin en uygun yerlerden biriydi. Gezi sirasinda tanistigimiz kisiler genelde rotalarini Peru ve Bolivya olarak belirlemislerdi. Fakat buralar oyle yerler ki tum Guney Amerika’yi gezmek istiyorsaniz epey bir bos vaktinizin olmasi lazim. Ya da cok detayli gezmeden en gormek istediginiz yerleri belirleyip bir kac ulkeyi bir arada cikarmaniz lazim.  Tamamen vakit ve nakit durumunuza gore degisebilecek bir gezi programi yani.

Titikaka Golu kiyisi ve karsida Puno sehri
Titikaka Golu, Puno sehrinin kiyisinda. Puno, 3830 metrede, 1600lu yillarda gumus madenlerine yakinligi nedeniyle neredeyse Guney Amerika kitasinin en zengin sehirlerinden biri olmus ama mevcut durumda benim gordugum en sikici Peru sehriydi. Yani Titikaka Golu nedeniyle gelen turist de olmasa, buranin halkinin durumu zor olurmus bence.

Gol’e cesitli yerlerden varmaniz mumkun. Biz, Machu Picchu’dan Cusco’ya dondugumuz icin, Puno’ya da Cusco’dan gecis yaptik. Simdi bir kac alternatif yolculuk sekli var.  En ucuzu otobus yolculugu, eglenceli ve biraz daha pahali olan tren yolculugu ya da klasik yolu secip ucaga binebilirsiniz. Biz uzun olmasina ragmen treni sectik ve cok memnun kaldik.

* * *

Cusco’dan bindigimiz Andean Explorer treni ile 3856 metredeki Titikaka Golu’ne 10 saat suren yolculugumuz boyunca yesilin, bozkirin, dogal guzelligin her turunu gormemiz haricinde, merkezden uzaklastikca halkin da daha fakirlestigini gorduk. Belki de bu aciklari kapatmak icin, trende 5 yildizli bir hizmet veriliyor. Canli muzik gosterisi yaninda bir de moda gosterisi yapiliyor. Oglen yemegi ve cay saatinde hic bir eksiklik yok.

Tren, son destinasyon Puno’ya gelmeden evvel bir kac kez durakliyor. Bu duraklamalardan en guzeli 4000m’deki La Raya idi. Burada biraz bacaklari acip, lamali kadinlarla resim cektirip yola devam ediyoruz.
Lamasini alan size poz veriyor, karsiliginda gonlunuzden ne koparsa...
Juliaca sokak mazarasi

Puno oncesi son durak olan Juliaca ise  insani dusunmeye ve sorgulamaya itiyor. Buranin ozelligi Pazar gunleri devasa bir sokak pazarina evsahipligi yapmasi. Ekli linki youtube’dan indirdim ama bizim de gordugumuz farkli bir manzara degildi. Her yer camur, cocuklar, kadinlar, yasli – genc herkes camurlarin icinde bir seyler almaya ve satmaya calisiyor. Dunyanin sonunu anlatan futuristik filmlerdeki gibi bir darmadaginlik hakim her yere, sanki savastan cikmislar gibi. Bunlari gordukce Che’nin misyonu sanki daha bir anlam kazaniyor ve sonunda Puno’ya variyoruz…

* * *

Dedigim gibi ben Puno’yu hic sevemedim. Internet sitelerinde Puno’yu neden ovduklerini de hala anlamis degilim. Belkide biz yilbasini Puno’da gecirmek uzere gittigimizden, beklentilerimiz farkliydi, fakat yeni yil oradaki insanlarin umuru degil. Sehirde hic bir hava, bir umut, keyif gostergesi yok. Her yer kapali. Plaza de Armas meydanindaki Katedral disinda gorulecek hic bir sey yok. Yemek deseniz 3-4 lokanta haricinde alternatifiniz yok ve o lokantalarda da hijyene emin olamadigimiz icin korka korka yemek yedik.

Ozetle, Puno’da 2 geceden fazla kalmamak lazim, biz yanlis hesapla 3 gun kaldik ve son gun sikintidan patladik! Bir de ustune otelimiz sehre uzak ve cok soguk bir yapiydi. Eskiden hapishane olarak kullanilmis olan Libertador Isle Esteves, gol uzerindeki adaciklardan biri uzerine kurulmus ve renove edilerek 5 yildizli otel olmus filan ama gol manzarasi haricinde ne servisi guzeldi ne de ulasimi kolaydi. Yilbasi gunu ve aksami oteldeki herhangi bir gunden farksiz degildi. Ne bir susleme, ne bir muzik, ne bir degisik menu… Verdigimiz paraya kesinlikle degmedi. Onun yerine Puno icindeki otelleri denemenizi tavsiye ederim.

* * *

Gelelim Titikaka Golu’nde yapilabileceklere…

Ilk gezilecek yer yuzen ada olarak adlandirilan Islas de los Uros. Resimlerde goreceginiz uzere adalar bambu  kayislarindan yapiliyor, her adacikta 3-4 hane var. Insanlar bu adaciklar uzerinde tarim yapiyor, balik ciftligi kuruyor, camasirlarini yikiyor, yemek pisiriyor, okula gidiyorlar! Yasam tamamen bu yuzen adalar uzerinde geciyor.  Kadinlar ve cocuklar onlari gormeye gelen turist kafilelerini eglendirmek icin bir kac dilde ezberledikleri “Row row row your boat” sarkisini defalarca soyluyorlar. Kiyafetler rengarenk ve kat kat. Adalarda gunduz hava sicakligi cok fazla, aksamlari da donma noktasina geldiginden kat kat giyinmek normalmis. Bekar ve evli kadinlar saclarinin ucuna taktiklari ponponlarla ayriliyorlar.  Yine turistlere yonelik olarak yapmis olduklari cesitli el islerini satmaya calisiyorlar. Bu adalardaki yasam turistlerin ziyaretiyle gunduzleri biraz sova donmekle beraber, aksam kalabalik cekilince herkes kendi gundelik isine daliyor.



Yemek pisiren Uroslu kadin
Uros evleri


Yuzen adalar haricinde Isla Taquile ve Isla Amantani de en cok ziyaret edilen adalar arasinda geliyor. Fakat bu adalara botla gidis uzun surdugunden (Isla Taquile’ye gidis yaklasik 2 – 2.5 saat, Amantani daha da uzun suruyor) hepsini ayni gune sigdirmak biraz zor. Biz secimimizi Isla Taquile’den yaptik.

Isla Taquile’yi zamanin durdugu yer olarak tanimlamak mumkun. Adada araba, at, essek yok, evlerin cogunda da elektrik yok. Halkin yasam alani adanin tepesinde. Dolayisiyla botla indiginiz yerden adanin tepesine dogru tirmanmak (ve sonra da ayni yolu inmek) zorundasiniz. Yaklasik 500 - 540 tane merdivenden bahsediyorum! Ada halki bu inis cikisi her gun ve de sirtlarinda yukle yapiyorlar cunku adaya gelen yiyecek-icecek ve en basta suyun evlere tasinmasinin baska yolu yok. Biz tik nefes merdivenleri tirmanirken yanimizdan keklik gibi seken yasli teyze ve amcalar geciyor! Inanilmaz bir goruntu!


Tepeye varinca kendinizi genis bir meydanda buluyorsunuz. Adanin isleyisi ile ilgili her konu burada gundeme getiriliyor, cozuluyor. “Calma, tembellik yapma ve yalan soyleme” ada halkinin yasam bicimi. Dolayisiyla adada hic hirsizlik olmazmis, insanlar birbirine acayip saygili ve geleneklerine ciddi baglilar. 


Bu adada otel yok, ada halki, adada gecelemek isteyenleri kendi evlerini aciyor. Ayni sekilde oglen yemekleri de genelde tur organizatorlerinin anlastiklari evlerde yeniliyor.



Isla Taquile’nin bir baska ozelligi adada yasayan erkeklerin hepsinin orgu ormekte usta olmalari ve giydikleri kiyafet ve taktiklari sapkalari onlarin ormesi. Adadaki insanlarin giyim sekilleri statulerine ve bekar olup olmamalarina gore belirleniyor.


Genel olarak manzara inanilmaz. Bir yanda Bolivya bir yanda Peru… Turkuaz bir deniz ve tamamen hayatin disinda bir yasam. Vaktiniz var ise gorulmesi gereken bir ada…


* * *

Bizim Peru gezimiz Puno ve Titikaka Golu ile son buldu. Lima'da yarim gunluk bir sehir gezisi yaptik ama okyanusa karsi balik yeme haricinde bir sey yapmadigimizdan Lima kismini yazmayi gereksiz gordum. 2 hafta boyunca dolu dolu her yerdi gezdik, gorduk ve aklim Peru'da goremedigim Nasca cizgileri, Lima ve Arequipa ve kaldi.

Sevgiler, Kusgozu.






18 Haziran 2012 Pazartesi

Bodrum Sanatsal Aktiviteler 2012

Bodrum yazi acildi...

1. Ilgimi ceken aktivitelerden bir tanesi Gumusluk Uluslararasi Klasik Muzik Festivali. 5 Temmuz'da baslayip, 7 Eylul'de son buluyormus. 22-31 Agustos arasi caz konserleri guzel olabilir.

http://www.gumuslukfestival.org/festival.html

2. Virgin Otel icindeki Bodrum Arena'da da hos konserler olabilir. Takip etmekte fayda var.

http://www.konseretkinlikleri.com/konserler/mekan/bodrum-arena

3. Bodrum Marina Yat Klubunde Fatih Erkoc, Iskender Paydas ve Zeynep Casallini konserleri tum yaz devam ediyormus.

http://www.marinayachtclub.com/tr/#/ANA SAYFA

4. Bodrum Antik Tiyatro'da 21 Temmuz'da Jose Feliciano varmis. Ama onun disinda bir dizi konser olacak, Biletix'ten takip etmek lazim.

5. D-Marin Turgutreis'de 14-18 Temmuz arasinda klasik muzik konserleri var. Bunlari da listeye almali.

http://www.nereyegidilir.com/events.php?bolum=1693

6. Bodrum Uluslararasi Bale Festivali'ni de 18-24 Agustos tarihleri olarak ajandalariniza islemeyi unutmayiniz.

http://www.bodrumballetfestival.gov.tr/program.html

Biraz deniz, biraz tatil, biraz da sanat diyorum

Sevgiler, Iyi yazlar

13 Haziran 2012 Çarşamba

Machu Picchu - Daglar arasinda bir kayip sehir




Machu Picchu’ya iki turlu gidebilirsiniz. Cusco’yu merkez alarak trene binebilirsiniz ya da yaklasik 4 gun kadar surecek unlu Inka Yuruyusu’nu yapabilirsiniz. Inka yuruyusunu Subat ayi haricinde herhangi bir ay icinde yapmaniz mumkun. Sadece lisansli turlar ile yuruyuse katilabiliyorsunuz ve anladigim kadariyla genelde herkes epey sure onceden bu turlari rezerve ediyor. Tren yolculugu daha kolay. Amerikan aksanli bir kadinin otomatige bagli konusmasi esliginde, size trene binince verilen kumanyalari yiyerek ve yemyesil vadilerden gecerek yaklasik 4 saat icinde Cusco’dan veya 2 saat icinde Ollantaytambo’dan Agus Caliente’ye (Machu Picchu’nun altindaki koy) varabiliyorsunuz. Trenler cok rahat ve gayet konforlu. Hele de en ondeki koltuklari reserve etmisseniz, muhtesem manzaraniz garanti.

Inkaterra Oteli

Aguas Calientes, minik ama kendince sevimli bir kasaba. Alisveris yapilabilecek ustu kapali guzel bir pazari var. Gumus takilardan, alpaka yunu battaniye, giysi, sapka eldiven, vs’ye kadar her sey satiliyor. Yeme-icme kismi cok gelismis degil ama en azindan oturup bir seyler atistirabileceginiz kafe tarzi bir kac restoran mevcut. Kasabada kalinabilecek ve her butceye uygun otel var ama Inkaterra Machu Picchu ve Machu Picchu Sanctuary Otellerini genel atmosfer acisindan tavsiye edebilirim.  Inkaterra oteli, tren istasyonuna yakin ve muhtesem guzellikte bahceler icine kurulu. Sanctuary Otel de Machu Picchu’ya ciktiginizda harabelere yurume mesafesinde ve manzarasi gercekten cok hos.  Secim tamamen sizin.




Biz Aguas Caliente’ye vardiktan bir kac saat icinde Machu Picchu’ya cikmistik bile. Kasaba ile Machu Picchu arasi yaklasik 1.5 km. Isteyen yuruyor, isteyen de otobusle belirli bir mesafeye kadar cikip, geri kalan kisa bir mesafeyi yuruyor. Simdiye kadar yazmadigim ama burada bahsetmem gereken bir konu var ki: Perulu suruculerin Istanbullu suruculerle kapisacak kadar cilgin sofor olduklari! 1 kmlik bir yolda bir insan kac sefer hah simdi ucurumdan yuvarlandik diyebilir? Gerisini siz tahmin edin. Fakat tepeye vardiginiz anda gordugunuz manzara butun herseye degiyor. Tarifi mumkun degil, garip bir duygu. Filmlerde, belgesellerde ve resimlerde gordugunuz harabeler aynen tum ihtisamiyla karsinizda duruyor. Ve ben 4000 kusur metrede bas donmesi yasamamisken, Machu Picchu’da fena oldum. Bu manzara mi genel yorgunluk mu beni carpti hala emin degilim ama midemin bulanmasina engel olamadim. O yuzden de Machu Picchu harabelerini gezmem Kartalgozu’ne oranla biraz daha kisa surdu. 

Bizi gezdiren rehber, kendine yetecek kadar bir Ingilizceyle bizi Machu Picchu tarihini anlatmaya calisti. 1911 yilinda Machu Picchu’yu ortaya cikan Amerikali arkeolog ve Yale Universite’sinde profesor Hiram Bingham’in aslinda Machu Picchu degil de son kayip Inka baskentlerini aradigini… Machu Picchu’nun yerel halk tarafindan zaten bilindigini ve aslen yeni bir kesif olmadigini… Hatta ve hatta Bingam’dan yaklasik 40 kadar yil once Alman is adami Augusto R Berns’in Machu Picchu’ya gelerek buradaki bir cok seramik eseri Peru disina cikarttigini biliyor muydunuz? Uzucu olan bu eserlerin bir cogunun hala nerede ve kimlerin ellerinde oldugunun bilinmemesi.


Machu Picchu, Inka dilinde Yasli Zirve demekmis. Machu Picchu’ nun karsisinda yukselen diger dagin adi ise Huayna Picchu (Genc Zirve). Buraya cikis epey dik ve mesakatli. Gunluk cikis sayisi 200 kisilik 2ser grupla sinirli ve cikis atletik yapiniza bagli olarak 1-2 saat arasini alabilir. Zirveye cikinca hava yagmurlu ise yandiniz cunku gorus mesafesi epey daralabiliyor. Ben boyle bir cikisi hamilelik nedeniyle goze alamadim. Kartalgozu de  beni yalniz birakmamak icin buraya cikmak yerine Machu Picchu’nun tepesine cikmayi secti ve harika fotograflarla geri dondu. Ben bas donmesinden Machu Picchu dagina da cikamadim :(


Tahmin edersiniz ki Machu Picchu, Peru’da en cok turist alan yerlerden biri. Hak ediyor da. Fakat dagci, trekkingci veya maceraci degilseniz 2 gunden fazla kalmaniz gerekmiyor.  Zira Peru’da gorulecek o kadar cok yer var ki…  Sira son durak Titikaka Golu’nde.

Sevgiler,